TÜRKİYE'NİN TARİHİ VE DOĞAL GÜZELLİKLERİ
10 Mayıs 2011 Salı
Sümela manastırı
SÜMELA MANASTIRI
Trabzon'un Maçka ilçesinin güneyinde Karadağın bir tepesinin yamacına yapılmış olan bu manastıra halk tarafından Meryemana manastırı söylenir. Meryem(panaghia) adına kurulan bu manastırın, gerekçe "SUMELA" adının esasını, kara-siyah karanlık anlamına gelen Melas kelimesinden aldığı söylenir. Semavi Eyice'ye göre;"evvelce burada saygı gören siyah Meryem tasvirinden Sumela adını aldığı ve bu dağın adıda manastırdan dolayı Oros Mela-karadağ olduğu"kabul edilir.
Sumela Manastırının kuruluşu efsaneye göre: iki Atina'lı Barbabas ile yeğeni Sophronios rüyalarında Hz.Meryem'i görmüşler, rüyada Meryem onlara bir manastır yaptırmalarını ve yerini, nasıl gideceklerini tarif etmiştir.
Bunlar St.Luka!nın yaptığı rivayet olunan tabloyu da beraberlerinde alarak yola çıkıyorlar, deniz yoluyla Trabzon'a gelip, karadağın sarp yamacında kiliseyi kurmak için karar kılıyorlar ve Theodosios devrinde (375-395)ilk kaya kilisesini kurarlar. Bu tarih, tesisn kesin kuruluş tarihi değilse de bahsedilen tarihler arasında yapıldığı sanılıyor. Bazı araştırmacılara görede burası M.S.385 yılında bazılarına göre ise 472 yılında yapıldığı belirtilmektedir.
Bu tarihler ve efsaneler bir tarafa bırakılacak olursa, manastırın tarihini Trabzon komnenosları devrinden sonra incelemek mümkündür. Trabzon komnenoslarından III.Alexios burasını yeni bir tesis halinde 1360 yılında inşa ettirerek 17 metre yüksekliğinde, 40 metre uzunluğunda, 14 metre ğenişliğinde 72 odalı bir tesis yaptırmıştır. Trabzon kralları bu manastıra vermiş oldukları hediye ve haklarla, halkın desteğini sağlamışlardır.
Trabzon, Türkler tarafından alındıktan sonra, Osmanlı sultanlarıbu manastırın haklarına dokunmamışlardır. Manastıra Yavuz I.Selim (1512-1520) iki şamdan armağan etmiştir. Ayrıca Trabzon fatihi II.Mehmed'in de manastırın haklarını tanıdığını bildiren bir fermanı muhafaza ediliyordu.Yine Sultan I.Beyazıt, I.Selim, II.Selim, III.Murat, İbrahim, IV.Mehmet, II.Süleyman, Mustafa ve III.Ahmet tarafından verilmiş fermanların bulunduğu bildirilmektedir.
1962 yılında merdivenleri ile kapısı tamir ettirilerek turistlerin ziyaretine elverişli bir duruma getirilmiş olan görkemli yapı görenlerin hayranlığını uyandırmaktadır.1972 yılında ise örenyeri olarak ziyarete açılan yapı'ya orman içersinden 25-30 dakikalık bir patıka yolla ulaşılabilindiği gibi manastırın 200 metrelik yakınına küçük vasıtalarla da ulaşılabilir.
Trabzon'un Maçka ilçesinin güneyinde Karadağın bir tepesinin yamacına yapılmış olan bu manastıra halk tarafından Meryemana manastırı söylenir. Meryem(panaghia) adına kurulan bu manastırın, gerekçe "SUMELA" adının esasını, kara-siyah karanlık anlamına gelen Melas kelimesinden aldığı söylenir. Semavi Eyice'ye göre;"evvelce burada saygı gören siyah Meryem tasvirinden Sumela adını aldığı ve bu dağın adıda manastırdan dolayı Oros Mela-karadağ olduğu"kabul edilir.
Sumela Manastırının kuruluşu efsaneye göre: iki Atina'lı Barbabas ile yeğeni Sophronios rüyalarında Hz.Meryem'i görmüşler, rüyada Meryem onlara bir manastır yaptırmalarını ve yerini, nasıl gideceklerini tarif etmiştir.
Bunlar St.Luka!nın yaptığı rivayet olunan tabloyu da beraberlerinde alarak yola çıkıyorlar, deniz yoluyla Trabzon'a gelip, karadağın sarp yamacında kiliseyi kurmak için karar kılıyorlar ve Theodosios devrinde (375-395)ilk kaya kilisesini kurarlar. Bu tarih, tesisn kesin kuruluş tarihi değilse de bahsedilen tarihler arasında yapıldığı sanılıyor. Bazı araştırmacılara görede burası M.S.385 yılında bazılarına göre ise 472 yılında yapıldığı belirtilmektedir.
Bu tarihler ve efsaneler bir tarafa bırakılacak olursa, manastırın tarihini Trabzon komnenosları devrinden sonra incelemek mümkündür. Trabzon komnenoslarından III.Alexios burasını yeni bir tesis halinde 1360 yılında inşa ettirerek 17 metre yüksekliğinde, 40 metre uzunluğunda, 14 metre ğenişliğinde 72 odalı bir tesis yaptırmıştır. Trabzon kralları bu manastıra vermiş oldukları hediye ve haklarla, halkın desteğini sağlamışlardır.
Trabzon, Türkler tarafından alındıktan sonra, Osmanlı sultanlarıbu manastırın haklarına dokunmamışlardır. Manastıra Yavuz I.Selim (1512-1520) iki şamdan armağan etmiştir. Ayrıca Trabzon fatihi II.Mehmed'in de manastırın haklarını tanıdığını bildiren bir fermanı muhafaza ediliyordu.Yine Sultan I.Beyazıt, I.Selim, II.Selim, III.Murat, İbrahim, IV.Mehmet, II.Süleyman, Mustafa ve III.Ahmet tarafından verilmiş fermanların bulunduğu bildirilmektedir.
1962 yılında merdivenleri ile kapısı tamir ettirilerek turistlerin ziyaretine elverişli bir duruma getirilmiş olan görkemli yapı görenlerin hayranlığını uyandırmaktadır.1972 yılında ise örenyeri olarak ziyarete açılan yapı'ya orman içersinden 25-30 dakikalık bir patıka yolla ulaşılabilindiği gibi manastırın 200 metrelik yakınına küçük vasıtalarla da ulaşılabilir.
Trabzon Kalesi
Büyük bir bölümü ayakta kalan surlar şehrin eski yapılarını oluştururlar. Bugünkü surların en eski bölümü Roma devrine MS 5. yüzyıla tarihlenmektedir. Surların daha eski safhaları hakkında tarihi kaynaklar bilgi verirler. MÖ. 5. yüzyılda şehri gören Kesenefon surların varlığından söz etmektedir. Trabzon surları Yukarı Hisar, İçkale, Orta Hisar ve Aşağı Hisar olmak üzere üç bölüme ayrılmaktadır.
Göreme Milli Parkı
Hasan Dağı-Erciyes Dağı volkanik bölgesinde yer alan Göreme Milli Parkı, platolar, ovalar, küçük dağ bitkileri, yüksek tepeler, alüvyonla dolmuş dere ve ırmak vadileri, drenaj havzaları ve erozyonlu dik yamaçlı vadilerle birbirinden ayrılan yüksek düzlüklerden oluşmuş. Erciyes ve Hasan Dağının büyük volkanik konileri, kuzeyden Kızılırmak vadisinin bir kısmı, bazıları bazaltla kaplı aşınmış tüf yatakları araziye bilinen peri bacaları formunu kazandırmış.
Alan volkanik tüften oluşmuş ilgi çekici manzara yapısı içerisinde Bizans Kilise mimarisi ve dinsel sanat tarihinden önemli bir dönemin izlerini taşıyor. Ana ulaşım yollarına uzaklığı ve engebeli bir alan olması gizlenmek isteyen veya dini inzivaya çekilenler için uygun korunma yeri olmuş.
Alan volkanik tüften oluşmuş ilgi çekici manzara yapısı içerisinde Bizans Kilise mimarisi ve dinsel sanat tarihinden önemli bir dönemin izlerini taşıyor. Ana ulaşım yollarına uzaklığı ve engebeli bir alan olması gizlenmek isteyen veya dini inzivaya çekilenler için uygun korunma yeri olmuş.
TOPKAPI SARAYI
Dünyada günümüze gelebilmis saraylarin en eskisi ve genisi Topkapi Sarayidir. Istanbul''un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet tarafindan 1460 - 1478 yillari arasinda yaptirilan ve zamanla yeni eklemelerle genisletilen Topkapi Sarayi, yaklasik 380 yil imparatorlugun yönetim merkezi ve padisahlarin evi olarak kullanilmistir.
Osmanli Türk Imparatorlugu Türklerin tarihte kurdugu 16 bagimsiz devletten en uzun ömürlü ve en genis topraklara sahip olanidir. 622 yil süren bu dev imparatorluk Akdeniz’i ve Karadeniz’i çevreleyen Asya, Avrupa ve Afrika kitalarinda yüzyillarca hüküm sürmüstür. Degisik irk ve degisik dinlerden pek çok ulusu idaresinde birlestirmistir. Tarihte böylesine genis topraklara bu kadar uzun süre hükmeden digeri de Roma Imparatorlugudur. Osmanli Türk Imparatorlugunda 36 Sultan hüküm sürmüs ve 16. yy. baslarindan itibaren, halifelik ünvani ile de, Islam dünyasinin dinsel hükümranligini üstlenmistir. Osmanlilar, imparatorlugun tarihi boyunca önemli yapi eserlerine de imza atmistir. Topkapi Sarayi da bunlarin en önemlilerindendir.
Dolmabahçe Sarayi''nin yapilmasindan sonra terk edilen Topkapi Sarayi, önemini her zaman korumustur. Sultan I. Abdülmecit ve Sultan Abdülaziz dönemlerinde özel izinle Saray’in bazi bölümlerin ziyarete açildigi bilinir.
Dünyada günümüze gelebilmis saraylarin en eskisi ve genisi Topkapi Sarayidir. Atatürk’ün emri ile 1924 yilindan beri müze olarak kullanilmaktadir. Konumu Halic’i , Bogaziçi’ni ve Marmara denizi gören, çok gözel manzarali, Istanbul’un ilk kurulus yeri olan bilinen akropol tepesidir. Tarihi Istanbul üçgen yarimadasinin en uç noktasinda, 5 km.yi bulan surlarla çevrili, 700.000 m2 özel araziye sahip bir kompekstir.
Istanbul’un fethini 1453’te gerçeklestiren genç Fatih Sultan Mehmet, Imparatorluk tahtini bu sehre tasimisti. Kurdugu ilk saray sehrin ortasinda bulunmaktaydi. 1470’lerde yaptirdigi ikinci saraya, önceleri yeni saray, yakin tarihlerden beri de Topkapi Sarayi denilmektedir.
Osmanli Türk Imparatorlugu Türklerin tarihte kurdugu 16 bagimsiz devletten en uzun ömürlü ve en genis topraklara sahip olanidir. 622 yil süren bu dev imparatorluk Akdeniz’i ve Karadeniz’i çevreleyen Asya, Avrupa ve Afrika kitalarinda yüzyillarca hüküm sürmüstür. Degisik irk ve degisik dinlerden pek çok ulusu idaresinde birlestirmistir. Tarihte böylesine genis topraklara bu kadar uzun süre hükmeden digeri de Roma Imparatorlugudur. Osmanli Türk Imparatorlugunda 36 Sultan hüküm sürmüs ve 16. yy. baslarindan itibaren, halifelik ünvani ile de, Islam dünyasinin dinsel hükümranligini üstlenmistir. Osmanlilar, imparatorlugun tarihi boyunca önemli yapi eserlerine de imza atmistir. Topkapi Sarayi da bunlarin en önemlilerindendir.
Dolmabahçe Sarayi''nin yapilmasindan sonra terk edilen Topkapi Sarayi, önemini her zaman korumustur. Sultan I. Abdülmecit ve Sultan Abdülaziz dönemlerinde özel izinle Saray’in bazi bölümlerin ziyarete açildigi bilinir.
Dünyada günümüze gelebilmis saraylarin en eskisi ve genisi Topkapi Sarayidir. Atatürk’ün emri ile 1924 yilindan beri müze olarak kullanilmaktadir. Konumu Halic’i , Bogaziçi’ni ve Marmara denizi gören, çok gözel manzarali, Istanbul’un ilk kurulus yeri olan bilinen akropol tepesidir. Tarihi Istanbul üçgen yarimadasinin en uç noktasinda, 5 km.yi bulan surlarla çevrili, 700.000 m2 özel araziye sahip bir kompekstir.
Istanbul’un fethini 1453’te gerçeklestiren genç Fatih Sultan Mehmet, Imparatorluk tahtini bu sehre tasimisti. Kurdugu ilk saray sehrin ortasinda bulunmaktaydi. 1470’lerde yaptirdigi ikinci saraya, önceleri yeni saray, yakin tarihlerden beri de Topkapi Sarayi denilmektedir.
DOLMABAHÇE SARAYI (MÜZESI)
DOLMABAHÇE SARAYI (MÜZESI) : 17. yüzyila kadar Bogaziçi’nin koylarindan biri olan bu yörenin; Altin Post'u aramaya çikan Argonotlarin efsanevi gemisi Argos’un demirledigi, Fatih Sultan Mehmed’in Istanbul’u fethi sirasinda Haliç’e indirmek üzere gemilerini karaya çikardigi yer oldugu ileri sürülür.
Osmanlilar Döneminde kaptan pasalarin donanmayi demirledikleri, geleneksel denizcilik törenlerinin yapilageldigi dogal bir liman görünümünde olan bu koy; 17. yüzyildan baslayarak dönem dönem doldurulmus ve Dolmabahçe adiyla padisahlarin Bogaziçi’ndeki has bahçelerinden biri konumuna getirilmistir.
Tarihsel süreç içinde çesitli padisahlar tarafindan yaptirilan kösk ve kasirlarla donatilan Dolmabahçe; zamanla "Besiktas Sahil Sarayi" adiyla anilan bir saray görünümü kazanmistir.
Besiktas Sahil Sarayi, Sultan Abdülmecid Döneminde (1839-1861) ahsap ve kullanissiz oldugu gerekçesiyle 1843 yilindan baslayarak yiktirilmis ve ayni yerde günümüze dek gelen Dolmabahçe Sarayi’nin temelleri atilmistir.
Yapimi, çevre duvarlariyla birlikte 1856 yilinda bitirilen Dolmabahçe Sarayi 110.000 m2’yi asan bir alan üstüne kurulmus ve ana yapisi disinda onalti ayri bölümden olusmustur. Bunlar saray ahirlarindan degirmenlere, eczanelerden mutfaklara, kusluklara, camhane, dökümhane, tatlihane gibi isliklere uzanan bir dizi içinde, çesitli amaçlara ayrilmis yapilardir. Bu yapilar arasina Sultan II. Abdülhamid Döneminde (1876-1909) Saat Kulesi ve Veliahd Dairesi arka bahçesindeki Hareket Köskleri eklenmistir.
Dönemin önde gelen Osmanli mimarlari Karabet ve Nikogos Balyan tarafindan yapilan sarayin ana yapisi; Mabeyn-i Hümâyûn (Selâmlik), Muayede Salonu (Tören Salonu) ve Harem-i Hümâyûn adlarini tasiyan üç bölümden olusur. Mabeyn-i Hümâyûn; devletin yönetim isleri, Harem-i Hümâyûn; Padisah ve ailesinin özel yasami, bu iki bölümün arasinda yer alan Muayede Salonu’ysa; Padisah’in devlet ileri gelenleriyle bayramlasmasi ve kimi önemli devlet törenleri için ayrilmistir
Osmanlilar Döneminde kaptan pasalarin donanmayi demirledikleri, geleneksel denizcilik törenlerinin yapilageldigi dogal bir liman görünümünde olan bu koy; 17. yüzyildan baslayarak dönem dönem doldurulmus ve Dolmabahçe adiyla padisahlarin Bogaziçi’ndeki has bahçelerinden biri konumuna getirilmistir.
Tarihsel süreç içinde çesitli padisahlar tarafindan yaptirilan kösk ve kasirlarla donatilan Dolmabahçe; zamanla "Besiktas Sahil Sarayi" adiyla anilan bir saray görünümü kazanmistir.
Besiktas Sahil Sarayi, Sultan Abdülmecid Döneminde (1839-1861) ahsap ve kullanissiz oldugu gerekçesiyle 1843 yilindan baslayarak yiktirilmis ve ayni yerde günümüze dek gelen Dolmabahçe Sarayi’nin temelleri atilmistir.
Yapimi, çevre duvarlariyla birlikte 1856 yilinda bitirilen Dolmabahçe Sarayi 110.000 m2’yi asan bir alan üstüne kurulmus ve ana yapisi disinda onalti ayri bölümden olusmustur. Bunlar saray ahirlarindan degirmenlere, eczanelerden mutfaklara, kusluklara, camhane, dökümhane, tatlihane gibi isliklere uzanan bir dizi içinde, çesitli amaçlara ayrilmis yapilardir. Bu yapilar arasina Sultan II. Abdülhamid Döneminde (1876-1909) Saat Kulesi ve Veliahd Dairesi arka bahçesindeki Hareket Köskleri eklenmistir.
Dönemin önde gelen Osmanli mimarlari Karabet ve Nikogos Balyan tarafindan yapilan sarayin ana yapisi; Mabeyn-i Hümâyûn (Selâmlik), Muayede Salonu (Tören Salonu) ve Harem-i Hümâyûn adlarini tasiyan üç bölümden olusur. Mabeyn-i Hümâyûn; devletin yönetim isleri, Harem-i Hümâyûn; Padisah ve ailesinin özel yasami, bu iki bölümün arasinda yer alan Muayede Salonu’ysa; Padisah’in devlet ileri gelenleriyle bayramlasmasi ve kimi önemli devlet törenleri için ayrilmistir
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)